Tarihi kaynaklar eski adıyla Hazo’nun kuruluşunun, Selçukluların Anadolu’ya gelmesinden çok önceye rastladığını göstermektedir. Son zamanlarda yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında yörenin sanıldığından da daha eski bir yerleşim birimi olduğunu göstermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Muş iline bağlı bir yerleşim birimi iken daha sonra Sason ilçesine bağlı bir nahiye statüsüne kavuşmuştur. Hızlı bir nüfus artışı gösteren Hazo nahiyesi, 1938 yılında Kozluk adıyla Siirt iline bağlı bir ilçe olmuştur. 1990 yılında Batman’ın il olmasıyla 3647 sayılı kanunun 2. maddesi gereğince Batman’a bağlanmıştır. İlçenin yüzölçümü 1101 kilometre kare olup, ilçeye bağlı 69 köy ve 115 mezra bulunmaktadır. İlçe merkezinde ise 25 mahalle bulunmaktadır. Halkın geçim kaynağı büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İş ve çalışma hayatı tarım ve hayvancılığa bağlı olan yöre halkı; tütün, buğday, arpa, mercimek ve son zamanlarda da pamuk ekimi yaparak geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca son zamanlarda bazı tarım ürünlerine getirilen kota nedeniyle özellikle İstanbul başta olmak üzere ilçe büyük kentlere önemli oranda göç vermeye başlamıştır. Önemli bir geçiş noktasında özellikle Anadolu’nun doğu kapısında yer alan Kozluk ilçesi, tarih boyunca önemini koruyabilmiştir. Nitekim Evliya Çelebi de İstanbul’dan Van’a giderken Kozluk’tan geçmiş ve bölge ile ilgili önemli bilgiler vermiştir.
Kozluk, doğu ile batının geçiş noktasında, Anadolu’nun doğu kapısında yer aldığı için çeşitli istilalara maruz kalmış ve sık sık el değiştirmiştir. Bundan dolayı Osmanlılara kadar ve özellikle İslam öncesinde istikrarlı bir tarihe sahip olamamıştır. İslami dönemde bölge olarak zaman zaman Bizans’ın eline geçmiş ise de bu geçici olmuştur. Sırası ile Dört Halife, Emevî, Abbasî, Selçuklular, Eyyûbîler ve bazı beyliklerin elinde kalarak İslami kimliğini devam ettirmiştir. Osmanlı döneminde ise belli bir istikrara kavuşmuştur. Osmanlı öncesi dönemde karışık bir tablo sergileyen bölgede cereyan eden el değiştirme hadiseleri, kültürel varlıkların da belli bir seviyeye çıkmasına ve günümüze kadar sıhhatli bir şekilde intikaline engel teşkil etmiştir.
Kozluk tarihi; İslam öncesi dönem, Osmanlı öncesi İslam dönemi, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi olmak üzere dört kısımda incelenecektir.
1) İslam Öncesi Dönem
Bölgede yapılan araştırmalar Neolitik, Kalkolitik ve Tunç Çağı’nda yerleşimin bulunduğunu göstermektedir. Kozluk’un da içinde bulunduğu yukarı Dicle nehri vadisindeki yerleşim sistemi, Erken Demir Dağı süresince 19 yerleşimle karakterize edilmektedir. Arkeolojik veriler bu dönemde yukarı Dicle vadisinin bir dizi köye yurt olduğunu göstermektedir.6
1990 yılında, Diyarbakır Müze Müdürlüğü adına ABD uyruklu Prof. Dr. Michael Meir ROSENBERG başkanlığında bir heyet tarafından Kozluk ilçesi Kaletepe köyü (eski adı Dahlik) Hallan Çemi höyüğünde yapılan arkeolojik kazılarda bölge tarihi açısından önemli bulgulara ulaşılmıştır. Bu kazıda kadın süs eşyası, taştan yapılmış hayvan figürü heykel ve taş silahlar bulunmuştur. Bu bulgular üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda buranın takriben 12 bin yıl önce iskân gördüğü anlaşılmaktadır.
Anılan kazı heyeti tarafından bu yörede toplanan kemik, karbon, obsidyen ve toprak numunelerinin resmi izin ile ABD’ye götürülmesi ve tahlillerin yapılması sonucunda buranın, Ergani’deki (Diyarbakır) Çayönü ören yerinden daha eski bir yerleşim yeri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca toprak tahlilleri sonucunda insanların buradaki yaşamlarında bezelye ve mercimekten faydalandıkları anlaşılmıştır.7
Kozluk’un da bir parçası olduğu Mezopotamya’da M.Ö. şu kavimlerin yaşadığı anlaşılıyor.
- M. Ö. 3000’lerde Subarular ve akrabaları olan Hurriler
- Sümerler (M.Ö. 3200-2350)
- Akadlar (M.Ö. 2350-2050)
- Eski Asurlular (M.Ö. 1800-1375)
- Eski Bâbiller (M.Ö. 1895-1595)
- Kassitler (M.Ö. 1595-1174)
- Hurrilerden olan Mitanniler (M.Ö. 15-14. yüzyıllar)
- Orta Asurlular (M.Ö. 1375-1047)
- Urartular (M.Ö. 9-6. yüzyıllar)
- Yeni Asurlular (M.Ö. 883-612)
- Keldaniler/Babiller (M.Ö. 624-539)
- Medler (M.Ö. 612-550)
- Persler (M.Ö. 539-331)
- Makedon kralı İskender (M.Ö. 331-304)
- Selokidler (M.Ö. 304-64)
- Sasaniler (M.Ö. 3. yüzyıl)
- Romalılar (M.Ö. 64 - M.S. 395)
- Bizanslılar (M.S. 395-637)8
M.Ö. 1000 yıllarında Asurluların güçlü kıralı I. Tiglath Pileser Azu (Hazo) dağlarında Kur-tie adında bir kavim ile savaşmıştır. Müsteşrik Diriver Azu dağlarının bu günkü Hazo-Sason dağları olduğunu söyler.9 Asur krallarından Asurbanipal ise Bitlis üzerinden ilerleyerek Hazo ile Sason arasındaki Nişton kalesini alır. Buradan da Erzen üzerine yürüyerek şehri ele geçirir.10
2) Osmanlı Öncesi İslam Dönemi
El-Cezire’nin kuzey sınırında yer alan Kozluk ve civarı İslam’ın II. Halifesi Hz. Ömer (634-644) zamanında fethedilerek İslâm topraklarına katılmıştır. El-Cezire bölgesinin fethini zaruri kılan sebeplerden biri şöyle açıklanmaktadır: Müslümanların doğuda Sasanilere karşı, batıda da Bizans’a karşı savaşmak üzere gönderilen orduları arasında bir irtibat kurulması gerekiyordu. Fakat Biri doğuda diğeri batıda olmak üzere iki büyük devlete karşı savaşan iki İslam ordusu birbirleri ile temas sağlayamıyordu. Bu sebeple aradaki el-Cezire bölgesinin fethine karar verilmiştir.11
Hz. Ömer, İyad b. Ğanem’i bu bölgenin fethine memur etmiştir. H. 18. yılı şaban ayında (7 Ağustur-4 Eylül 639) İyad ordusuyla el-Cezire’nin fethine başlamıştır. Bölgede ilerleyen İyad, Meyafarkin (Silvan) ve Mardin dolaylarını İslam topraklarına kattı. Oradan Musul’a, daha sonra Kozluk’un da yer aldığı Erzen ve Bitlis dolaylarına yönelerek fetihlerde bulundu.12
Şerefname’de verilen bilgiye göre Müslümanlar bölgeye geldiklerinde Muş ve Sason (Hazo) kıralı ve patriği Senasır adında bir hıristiyandı. Senasır’ın Muş adındaki oğlu ile Ahlat Hristiyan hâkimi Yustinyus’un Taron adındaki kızı birlikte Müslümanlara iltica edip, İslam dinini seçerek bölgenin savaş olmadan Müslümanların eline geçmesini sağladılar.13
Dört halife döneminden sonra bütün bölge gibi Kozluk da 611-906 yılları arasında sırasıyla Emevîler ve Abbasîlerin elinde kaldı. Daha sonra Abbasî hilafeti sırasında önce Tağlîb kabilesine mensup Hamdanîler (906-990) arkasından da Mervanîler (990-1096) bölgede beylik kurdular. Mervanîler Tuğrul Bey’in Güney Doğu Anadolu seferi (1056-1057) sırasında Selçuklulara bağlılıklarını bildirdiler.
Sultan Alparslan’dan sonra Selçuklu Devletinin başına geçen Sultan Melikşah devrinin en önemli olaylarından biri yukarı Dicle havalisinin Selçukluların yönetimine alınmasıdır. Mervanîlerin ikinci başkenti Silvan 1085’de Selçukluların eline geçmesinden sonra diğer kaleler birer birer teslim olmaya başladılar. Mardin, Siirt, Erzen ve Hasankeyf dolayları daha önceden Selçukluların eline geçmişti. Erzen ile Silvan yakınında bulunan Hazo-Sason kaleleri ve havalisinin de bu sıralarda Selçuklulara tabi olduğu tahmin edilmektedir.14
Bu tarihten sonra Sultan Alparslan’ın komutanlarından biri olan Dilmaçoğlu Mehmet Bey tarafından Bitlis, Erzen ve Hazo’nun da içinde bulunduğu yörede Dilmaçoğulları Beyliği kurulmuş ve 300 yıldan fazla hüküm sürmüştür.15 Dilmaçoğulları Beyliğinin kurucusu Mehmet Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Togan Arslan, 1115 yılında birçok yeri ele geçirmiş ve bir süre sonra bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat bu bağımsızlık uzun sürmemiş, Mardin Artuklu emiri İlgaziye tabi olmuştur.16
Artuklular, XI-XV. Yüzyılları arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde üç kol halinde hüküm sürmüşlerdir. Bu beyliğin kurucusu Selçuklu komutanlarından Artuk b. Eksuk’tur. Artuk önceleri Kudüs ve havalisinde bir beylik kurmuştur. Ölümünden sonra oğulları Sökmen ve İlgazi yerine geçmiştir. Birtakım olaylardan sonra Sökmen Artukluların Hasankeyf kolunu kurmuştur (1102). Bunlara Sökmeniler de denir. İlgazi de Artukluların Mardin kolunu kurmuştur. Bunlara da İlgaziler denir. Artukluların üçüncü kolu ise Harput yöresinde kurulmuştur. Hasankeyf Artuklularının merkezi Nureddin Muhammed zamanında, hizmetlerine bir mükafaat olarak Selahaddin Eyyubî’nin yardımıyla Amid (D iyarbekir)’e taşınmıştır. Siirt, Midyad ve Hazo bölgeleri de bunların idaresine geçmiştir. İbnul-Ezrak’ın kitabında verilen bir bilgiye göre Hazo, Hasankyef Artukluları’nın elinde idi. Bölgedeki diğer bazı şehirler gibi Hazo da kimi zaman Mardin Artuklularının eline geçtiği olmuştur.17 Eyyubi hükümdarı Melik Kamil 1231 yılında Hasankeyf Artuklu beyliğine son vermiştir.
Adını Selahaddin’in babası Necmeddin Eyyub’tan alan Eyyubîler, üç asır (630/1232-931/1254) Hasan Keyf ve havalisine hükmettiler. Hazo ve çevresi de onların idaresi altında bulundu. Moğolların önceleri 1260 yılında, daha sonra 1300’lü yılların başında yaptıkları şiddetli saldırılar ve akıl almaz tahribatlar, Eyyubîlerin nüfuzunu zayıflatmışsa da yok edememiştir. Moğol hâkimiyetinin güç kaybetmesi ile birlikte 14. asrın ilk çeyreğinden sonra Eyyubîlerin bölgedeki ağırlığı yeniden hissedilmeye başlamıştır. Bu dönemde Kozluk ve çevresi Eyyubîlerin idare ettikleri coğrafyanın sınırları içinde idi.18
Bir bilgiye göre, 750/1394 yılında Karakoyunlular Bitlis-Muş Zozanın (yaylasın) dan gelirken Hazo bölgesini yağmaladılar. Bunun üzerine Eyyubiler ile Karakoyunlular arasında çarpışmalar yaşandı.19
Karakoyunluları beylik haline getiren Karayusuf Azerbaycan hâkimi Ebu Bekr’i üstüste yendikten (1408) sonra Muş ovası ve Diyarbakır dolaylarına gelerek Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman’ın kuvvetlerini yendi. Silvan, Erzen, Hazo, Siirt, Hasankeyf ve Mardin dolayları ile Erzincan yöresini hâkimiyeti altına aldı. Karakoyunlu beyliği ise Uzun Hasan tarafından yıkılmış (1469) ve toprakları Akkoyunluların eline geçmiştir.20
Uzun Hasan’ın hükümdarlığı döneminde parlak bir devir yaşayan Akkoyunlular, Anadolu’nun doğu bölgeleri ile Irak, İran ve Horasan’a kadar olan yerleri fethederek büyük bir beylik kurmuşlardır. Hasankeyf’teki Eyyubî hâkimiyeti bu dönemde son bulmuştur. Hasankeyf, Hazo ve yöredeki diğer şehirler Akkoyunluların idaresine geçmiştir.21
Azerbaycan’da siyasi bir güç olarak ortaya çıkan Safeviler Anadolu’ya akınlar yaparak önce Erran ve Şirvan yörelerini işgal etmişler, daha sonra da Akkoyunlu hükümdarı Elvend Beyi yenerek Hazo’nun da içinde bulunduğu Akkoyunlu topraklarını ele geçirmişlerdir.22
Mezhep olarak Alevi-Kızılbaş olan Safeviler Sünni olan bölge halkına baskıda bulunuyorlardı. Durumu takip eden Osmanlı Devleti bölgede sözü geçen ve önemli bir âlim olan İdris-i Bitlisi’yi harekete geçirdi. Bölgedeki beyleri dolaşan İdris-i Bitlisi yöre beylerini ikna ederek onları Osmanlı tarafına geçirdi. Çaldıran meydan muhaberesinden sonra Safevilerin bölgedeki gücü kırıldı. Böylece cesaretleri artan beyler ve yerel halk 1515-1516 yıllarında Osmanlılarla beraber karşı saldırıya geçerek bölgeyi Safevilerden temizledi. Bu savaşlardan birinde Hazo beylerinden Saruhan Bey şehid oldu. Bu tarihlerden sonra Hasankeyf, Hazo ve yöre beyleri Osmanlıya tabi oldu (1524).
3) Osmanlı Dönemi
Sason-Hazo beyliği Osmanlı döneminden önce Sason kalesinde tesis edilmiştir. Şerefnamede doğru olduğu belirtilen bir rivayete göre Hazo-Sason beyleri ile Bitlis beyleri amcazadedirler. Bunlar, İzzeddin ile Ziyaeddin adında iki kardeşin çocuklarıdırlar. Bu iki kardeş, Ahlat’tan Bitlis’e gelmiş, sonra da Sason-Hazo şehrini Tavit adındaki bir Hiristiyan beyinden almışlardır. Buranın yönetimi iki kardeşten İzzeddin’e bırakıldı. Daha sonra İzzeddin ismi yerel halk tarafından “Azzin” şeklinde telaffuz edildiği için bu beyler “Azzani” lakabıyla tanındılar. Bunların buraya gelişiyle Rojkan aşiretinden birçok kimse yöreye yerleşmiştir. Şerefname, İzzeddin’den sonra onun ahfadından olan Mir Ebu Bekir’den bahseder ve onun halk arasında çok meşhur olduğunu yazar. Bu ikisi arasındaki beylerin adlarını kaydetmez. Hâlbuki iki bey arasında iki asırdan fazla bir boşluk vardır.23
Şerefname’nin verdiği bilgiye göre Mir Ebu Bekir ve ondan sonra iktidara gelenler şunlardır;
1. Mir Ebu Bekir (Akkoyunlu dönemi)
2. Hızır Bey b. Mir Ebu Bekir (Akkoyunlu dönemi)
3. Ali Bey b. Ebu Bekir (Akkoyunlu-Safevi (Ş ah İsmail) dönemi)
4. Hızır Bey b. Ali Bey (Safevi döneminde aşiretlerin tensibiyle)
5. Muhammed Bey b. Ali Bey Sasonî (Yavuz Sultan Selim tarafından tayin edilmiştir)
6. Süleyman Bey b.Muhammed Bey b. Ali Bey (Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanıyla (937/1530))
7. Bahaddin Bey b. Muhammed Bey b. Ali Bey (Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanıyla)
8. Saruhan Bey b. Muhammed Bey (II. Sultan Selim’in fermanıyla)
9. Muhammed Bey b. Saruhan Bey (987/1578-1004/1595 tarihlerinde, Osmanlı sultanı tarafından).
10. Ahmed Bey b. Hızır Bey (Hazo kethüdası Şemseddin Ağa tarafından)
11. Muhammed Bey b. Hızır Bey (Sultan Muhammed Han’ın fermanıyla)
Sason-Hazo beyliği, Ali Bey b. Mir Ebu Bekir döneminde Şah İsmail Safevi’ye tabir olur. Muhammed Bey b. Ali Bey ise Yavuz Sultan Selim’in yanında yer almış, Mısır’ın fethinde Çerkezlere karşı yapılan savaşta büyük kahramanlık örnekleri sergilemiştir. Yavuz Sultan Selim de Sason-Hazo beyliğnin idaresini ona vermiştir. Erzen de ona bağlanmıştır. Bunun üzerine ondan önce, aşiret reislerinin tasvibi ile yönetime geçmiş olan kardeşi Hızır Bey b. Ali Bey kendi rızası ile yönetimden ferağat etti. Sason kalesinden ayrılarak Hazo’ya yerleşti. Muhammed Bey b. Ali Bey çatışmasız Sason-Hazo’nun tek hâkimi oldu. Fakat Hasankeyf beyi Halil Bey Erzen kalesini kendisine teslim etmekte ağır davranınca, Bitlis ve Cizre beylerinin de desteğini alarak Erzen kalesi üzerine yürüdü ve burayı almaya muvaffak oldu. Hasankeyf aşiretlerinden olup oralarda oturan Haldi, Dirmigari, Azizan gibi birkaç kabile ona iltihak etti.
Bahaddin Bey b. Ali Bey, Sultan Süleyman Han’ın emirnamesi gereğince kendisine Sason-Hazo hükümdarlığı verildi. Bu emirin hükümdarlığı döneminde ferman ve emirnamelerde, hükümetin adı ve diğer lakablar “Hazo hüküdarları” sıfatı ile birlikte yazılmaya başlandı. Bahaddin Bey 15 yıl süreyle Kanuni Sultan Süleyman yanında kalmış ve büyük hizmetlerde bulunmuştur. Kendisine Sultan tarafından Mirliva rütbesi verilmiş ve Hazo beyliğinden önce Siverek ve öteki bazı Osmanlı sancaklarına mutasarrıf olarak tayin edilmiştir. Saruhan Bey b. Muhammed Bey, Gürcistan ve Şirvan’ı fethetmekle görevlendirilen Osmanlı ordusunun öncü kuvvetlerinin başına getirilmişti. Gürcistan’a bağlı Çıldır’da karargâh kurulmuştu. Bu sırada ansızın saldırıda bulunan kızılbaşlarla meydana gelen kanlı çarpışmada şehid oldu. Oğlu, Muhammed Bey b. Saruhan Bey ise bu savaşta mucize kabilinde kurtulduktan sonra babasının yerine Hazo beyliğinin yönetimini eline aldı. Şerefname yazıldığı sırada Muhammed Bey b. Hızır Bey’in hükümdarlığı devam ediyordu. Daha sonra sırayla kimlerin geldiği konusunda henüz bir malumata ulaşamadık.24
XVI-XVII. yüzyıllarda Diyarbekir eyaletinin idari taksimatına baktığımızda 151525 ve 152026 yıllarında Hazo ve Sason Diyarbakır’a bağlı birer liva olarak görülmektedir. 1768-1774 yıllarındaki idari taksimatta ikisi de görünmemektedirler. 1578-158827 yıllarındaki taksimatta Sason Diyarbakır’a bağlı görünüyor, Hazo ise görünmüyor. 160928 ve 1626-163729 tarihlerindeki idari taksimatta Hazo hükümet olarak yer alırken Sason görünmemektedir.30 Bu tarihlerde Hazo’nun, Sason’un da bağlı bulunduğu bir hükümet merkezi olduğu anlaşılmaktadır.
1821 ve 1823 yıllarındaki taksimatta ise Hazo Diyarbakır’a bağlı sancaklar arasında yer almaktadır. Diyarbakır eyaleti içerisinde olmakla beraber 1780 tarihinden sonra idari taksimatta adına rastlanmayan Hazo, 1823 yılında tekrar idari taksimat içerisinde hükümet olarak yer almaktadır. 1839 ve 1840 yıllarında Hazo ve Sason idari taksimatta yine görünmüyorlar. Çünkü Diyarbakır merkez sancağının idari taksimatında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Hazo ve Sason yerine Garzan Diyarbakır’a bağlı bir kaza olarak görülür. 15 Ocak 1840 tarihli bir belgede (vergi tevzi defteri) Hazo (Hato) kasaba, Sason da nahiye olarak Garzan kazasına bağlıdır.31
Anlaşıldığı kadarıyla Osmanlıların bölge ile ilgili ilk idari düzenlemesinde Sason ile birlikte Hazo’nun Diyarbekir’e bağlı birer liva (kaza) merkezi olduğu anlaşılıyor. 1609, 1626-1637 taksimatlarında ise Hazo hükümet statüsündedir. Bu dönemde hükümet statüsündeki sancakların, çağrıldığında devlete belli sayıda askerle iştirak etme mecburiyeti vardır. Fakat buralarda tahrir yapılmamaktadır.
Evliya Çelebi, Sultan Süleyman’ın Diyarbakır hakkındaki kanunnamesinden bahsederken buraya bağlı hükümetler için şöyle der:
“Amid eyaletindeki hükümetler şunlardır: Cezire, Eğil, Genç, Palu, Hızo (Hazo). Bu beş hükümet serbest mir miranlık payesi ile hâkimlerine verilir. Ama yine vezir ile sefere gitmek görevleridir.”
Evliya Çelebi daha sonra: “Diyarbekir eyaletindeki ocak beylerinin ve hâkimlerinin hasları şöyledir: Huzme (Hazo) mirlivası hassı… Ergani mirlivası, Mir-i Siverek…” diyerek devam eder. Ayrıca Diyarbekir eyaletinin askeri hâkimleri arasında Hazo’yu da sayar.32
1655 yıllarında bölgeyi gezen büyük seyyah Evliya Çelebi o günkü Hazo hakkında, önce Karakoyunlulardan “Kara Zo” kabilesinin burada birikmesi sebebiyle bir şehirin meydana geldiğini söyledikten sonra şu bilgileri verir:
“… Sonra Azerbaycan hâkimi Uzun Hasan Şah bu kaleye sahip olmuştur. Daha sonra Timur Meyyafarkin kalesini yıkmaya gelirken, Hazo’yu da Bitlis Han’ı Abdal Han’ın ecdadından birisi imar edip sahip olmuştur. Sonra Selim Han Çıldır savaşından dönerken 920 senesinde Bitlis hâkimi ona itaat edip kaleyi teslim etmiştir. Buranın idaresini, Selim Han kendi yazısı ile ve hükümet kaydıyla eyalet olarak yine hâkimine ihsan etti. Süleyman Han’ın kaydından beri Diyarbekir eyaletindeki beş hükümetten biri olup, padişah tarafından beyine lakab olarak “Cenab” diye yazılır. Alay beyi ve çeribaşısı vardır. 150 akçelik yahşi kazadır. Bazı zaman ise pek yaman bir kaza olur. Sipâh kethüda yeri, yeniçeri serdarı, müfti ve nakibi falan yoktur. Bütün idare hâkiminin elindedir. Hatta kalesi, dizdar ve neferleri de hep hâkiminin idaresindedir”.
Hazo kalesinin şekli: Zo Dağı eteğinde, sarp bir kaya üzerinde, küçük bir kaledir. Çevresinin uzunluğu 1600 adımdır. Doğu tarafı yalçın kayalı, havaleli dağlardır. Kıble tarafı sahradır. Bu tarafa bakan bir Timur kapısı vardır. Yolu gayet sarptır. Aşağı varoşuna güçlükle inilir. Kale içinde bağsız, bahçesiz, hepsi toprak örtülü 150 adet ev vardır. Amma kalenin yarısını hâkimi olan Murtaza Bey’in sarayı tutmuştur ki, kat kat odaları vardır. Bu hâkim Murtaza Bey; Bitlis Han’ı Abdal Han’ın damadı, bir hanzâde, Cafer taraftarı, Hüseyin Baykara huylu, keremli bir kimse olup ahlaklı, yumuşak huylu, merd bir meydan eridir. Sarayında bir gece misafir olup, sohbetleri ile şereflendik. Sarayında su sarınçları bulunur. Kale içinde camii vardır. Diğer imaretler, hep aşağıdadır.
Hazo kasabası: Kalenin kıble tarafı eteğinde genişçe bir arazidedir. Bin hanelidir. Henüz gelişmektedir. Evlerin hepsi toprak ile örtülüdür. Çarşı içinde camii ve Şeref hanı meşhurdur. Küçük, sıcak bir hamamı, üç adet de dükkânı vardır. Halen hâkimi olan Murtaza Bey kâgir bir han yaptırmıştır ki, sanki sağlam bir kaledir. Kayalık bir yer olduğundan, bağ ve bahçeleri güzel değildir. Halkı dinç ve güçlü kimseler olup, piyade ve süvarisi meşhurdur. Şeyhânî, makrâvî, kılıç vurmada, ok atmada eşsiz kavimdir. Gayet mütedeyyin, Şafiî mezhebine bağlı, imanlı ve Allah’ın birliğine inanmış erkek ve kadınlardır. Gerçi yayalarında Haltî, Çeknâvî ve Zibarî Kürtleri vardır. Amma, onlarla alış veriş yapmazlar.”33
1869-1870 Diyarbekir vilayet salnamesine göre ise, Siirt livasının dört kazasından biri Garzan’dır. Hazo, Garzan’a bağlı ve 18 köyü olan bir nahiyedir. 1876 yılında Siirt’e bağlı kasabalardan biri olan Hazo’da yapılan sayım sonuçlarına göre 252 gayr-i müslim, 188’i müslüman olmak üzere 540 kişilik bir nüfus vardır. 8 Cami-mescid, 56 dükkân, 6 değirmen vs. bulunmaktadır.34 Burada verilen nüfus sayısı, genel malumat ve cami, dükkân ve değirmen sayılarına göre çok az görünüyor. Muhtemelen, ya yazımda yanlışlık veya sayımda eksilik var. 19. yüzyıl sonlarında, 1884 yılında Hazo, Bitlis vilayetinin 4 sancağından biri olan Siirt’e bağlı bir kaza olup 59 köyü bulunuyor.35
1890’lı yıllara ilişkin Vital Cünet’in verdiği bilgiye göre Hazo, yine Siirt sancağına bağlı yedi kazadan biridir ve 59 köye sahiptir. Aynı kişinin 1891’de verdiği bilgilere göre ise Hazo, 10 bin nüfuslu bir kazadır. Nüfusunun 5 binini Müslüman, 4 binini Ermeni Gregoryan, bin kadarı da Ermeni katoliktir.36
Kâmûsu’l-A’lâm müellifi Şemseddin Sâmi, “Sason” maddesinde Sason’un Bitlis vilayeti, Muş sancağına bağlı olduğunu belirttikten sonra şu bilgileri verir:
“… Merkezi olan Hato (Hazo) kasabası ki vaktiyle 60 bin kadar ahaliyi cami bir şehir iken şimdi küçük bir kasabadır… Garib manzaraları vardır. Kazanın bir hayli mahallerinde âsâr-i atîka bulunur… Kaza, 119 karyeden mürekkeb olup 20101 ahalisi vardır ki, bu miktarın da 10370’i Müslüman, 8389’u Ermeni, 372’is Kıptî ve 970’i Yezididir.”37
4) Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet döneminde Hazo, başta Muş’a, sonra Siirt’e bağlanan Sason ilçesi sınırları dâhilinde merkezi bir nahiye idi. 1 Haziran 1938 tarihinde ise Siirt iline bağlı olarak, önceden olduğu gibi ilçe statüsüne kavuşmuştur. Adı da Kozluk olarak değiştirilmiştir. 18 Mayıs 1990 tarihinde Batman’ın il olmasıyla buraya bağlanan en büyük ilçe olmuştur.
Genelde Türkiye çapında, özelde ise bölgenin tarihinde yaşandığı gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında ilçede ve çevresinde meydana gelen bazı olay ve çarpışmalar neticesinde batı illerine başta olmak üzere birtakım zorunlu göç hareketleri yaşanmıştır.
Tütün tarımı ve ilçe merkezi ile Bekirhan beldesinde kurulan yaprak-tütün işletmeleri ve değişik yerlerde tütün alım merkezlerinin bulunması neticesinde canlanan ilçede hızlı bir nüfus artışı olmuştur. Ancak son yıllarda gerek tütün ekiminin sınırlandırılması gibi ekonomik nedenler ve gerekse meydana getirilen huzur bozucu bir takım maksatlı ve yapay hadiselerden sonra ilçe büyük şehirlere göç vermeye başlamış ve gelişmesi yavaşlamıştır. Alt yapı sorununun çözülmesi halinde coğrafi olarak gelişmeye uygun bir konumda olan ilçe ekonomik yatırımların yapılmasına da elverişlidir.
Kaynakça
*Batman Valiliği, I. Uluslararası Batman ve Çevresi Tarihi ve Kültürü Sempozyumu, 2. cilt, s. 30-43
6. Ali Ozan, “Arkeolojik Veriler Işığında Dicle, Botan ve Garzan Vadilerinde Demir Çağlar”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, (19-20 Eylül, 2006, Siirt), İzmir, 2007, s. 88-89.
7. 1998 yılı Batman İl Yıllığı, Batman, 1998, s. 33-34; Zengin, a.g.y.
8. Şevket Beysanoğlu, Anıt ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi, Ankara, 1987, II, 50-100; Selahattin Sönmezsoy Edip Yılmaz, Siirt Tarihi (Başlangıçtan Osmanlıya Kadar) (YYÜ Ferit Melen Kütüphanesi) (basılmamış), Van, 1994, s. 1-17.
9. Muhammed Emin Zeki, (Arapça’ya terceme, Muhammed Ali Avni), Tevin (Bağdat), 2.baskı, 1961, s. 39; M.Salih San, Doğu Anadolu ve Muş’un İzahlı Kronolojik Tarihi, Ankara, 1982, s. 25.
10. M. Beşir Aşan, “Van Yöresi Üzerinde Yapılan Tarih Araştırmaları ve Bazı Düşünceler”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1993, s. 11.
11. El-Belazuri, Fütuhu’l-Büldan, (çev., Mustafa Fayda), Ankara, 1987, s. 246 vd; İbnul-Esir, el-Kamil fit-Tarih, (Terc., M. B. Eryarsoy), İstanbul, 1985, II, 488 vd.
12. İbnul-Esir, a.y.; Taberi, Tarih, (yayınlayan, M. Can), İstanbul, 1980, I, 2506; Yakut el-Hamevi, Mucemul-Buldan, Beyrut, 1968, I, 206; Belazuri, a.g.e, s. 252.
13. Şeref Han, Şerefname, (Çev. M. Emin Bozarslan), İstanbul, 1998, s. 276.
14. Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, (Fetih, Selçuklular ve Beylikler Dönemi), Ankara, 1989, 93.
15. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1980, s. 111.
16. Turan, a.g.e. s. 112.
17. İbnul-Ezrak, Tarihi Meyafarkin ve Amid, İstanbul, 1990, s. 156.
18. Sönmezsoy-Yılmaz, a.g.e, s. 37-41.
19. Hısn Keyfa Vekayinamesi (Nüzhetü’n-Nazır ve Rahatü’l-Hatır), Viyana Milli Kütüphanesi, Mxs. 355 varak, 76a; Zengin, a.g.e., s. 83-84.
20. Hakkı Dursun Yıldız, İslamiyet ve Türkler, İstanbul, 1976, s. 637.
21. Sevim-Yücel, a.g.e., s. 351-354; Mükremin Halil Yınanç, Diyarbekir, İA, İstanbul, 1963, III, 622; Sönmezsoy-Yılmaz, a.g.e., s. 45-47..
22. Hakkı Dursun Yıldız, Anadolu Türk Tarihi, (Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi), İstanbul, 1982, IV, 630.
23. Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar (Türkiye, 1074-1990), Ankara, 1969, II, 509.
24. Şeref Han, a.g.e. S. 156-168; Ferih (?), Kürtler (Tarihi ve İctimai Tetkikat), İstanbul, 1334/1915, s. 184-192; Muhammed Emin Zeki, Tarihud-Düveli ve’l-İmarati’l-Kürdiyyeti fi’l-Ahdi’l-İslami (Arapça’ya Terc. Abdullah Ömer), Mısır, 1367/1948, s. 369.
25. Nejat Göyünç, “Diyarbakır Beylerbeyliğinin İlk İdari Taksimatı”, TD, 23, 1969, s. 23-34: İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, (1790-1840); Ankara, 1995, s. 123-124.
26. Ömer Lütfi Barkan, “H. 933-934 (M. 1527-1528), Mali Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İktisat Fak. Mecmuası, XV, (953-954), s. 521-529, ekler, II, s. 303-307; Yılmaz Çelik, a.y..
27. Mehmet Ali Ünal, “XV ve XVII. Yüzyıllarda Diyarbakır Eyaletine Tabi Sancakların İdari Statüleri”, Ziya Gökalp Dergisi, sayı: 44, Ankara, 1986, s. 31-40; Yılmaçelik, a.g.e., s. 125-126.
28. Ayn-ı Ali Efendi, Kavanini Ali Osman, Der Hülasai Mezamin-i Defter-i Divan, İstanbul, 1280, s. 29-31; Yılmazçelik, a.y.
29. Şerafeddin Turan, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı (H. 1040/M.1631-1632) Tarihli bir İdari Taksimat Defteri)”, Atatürk Ünv. 196 Yıllığı, yayın no., 26, Erzurum, 1963, s. 218-219; Yılmazçelik, agy.
30. Yılmazçelik, age, s. 133-134.
31. Yılmazçelik, age, s. 138-139.
32. Evliya Çelebi, Seyahatname, Üçdal Neşriyat, İstanbul, III-IV; 437; Nejat Göyünç, “Diyarbakır”, DİA, İstanbul, 1994, IX, 469..
33. Evliye Çelebi, age., s. 476.
34. Mehmed Ali Yaşar, “19. Yüzyılın II. Yarısında Siirt”, (Osmanlı Devlet İstatistiklerine Göre), Uluslararası Siirt Sempozyumu, s. 163; Salname-i Diyarbekir, 1287, s. 139.
35. Nihat Falay – Feride Berna Uymaz, “Siirt’in 19. yüzyıl Sonlarındaki Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, İzmir, 2007, s., 153.
36. Mehmed Zeydin Yıldız – Hüseyin Saraçoğlu, “19. Yüzyıldan Günümüze Siirt İlinin İdari ve Demografik Yapısında Meydana Gelen Değişmeler”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, s. 622, 630.
37. Şemsettin Sami, Kâmûsu’l-A’lâm, Ankara, 1996, IV, 2917.